İncegazeteye abone olun, sektörel gelişmeleri kaçırmayın.
Gazete Abonelik Formu
1-) Doç. Dr. Zafer Sezer'i sizden dinleyebilir miyiz?
1974 yılında Gümülcine’de doğdum. 1999’da İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra 2005 yılında Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı'nda ihtisasımı tamamladım. 2006 yılından beri aynı anabilim dalında görev yapmaktayım. 2008 yılından bu yana da Erciyes Üniversitesi Hakan Çetinsaya İyi Klinik Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde (İKUM) gerçekleştirilen ulusal ve uluslararası ilaç firmalarının 1000’e yakın klinik ilaç araştırmasında, sorumlu veya yardımcı araştırmacı olarak görev almaktayım. COVID 19’a karşı üretilen ilk yerli aşı TURKOVAC’ın geliştirilmesinde sorumlu araştırmacı olduğum Faz 1 klinik araştırması ile birlikte devam eden diğer klinik faz çalışmalarında da görev almaktayım. Erciyes Üniversitesi Hakan Çetinsaya İyi Klinik Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü ile birlikte Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanlığı ve Erciyes Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik Kurul üyeliği görevlerini de yürütmekteyim. Ayrıca evliyim. Evliliğim kadar İpek ve Yiğit Alp’in babası olmak da beni bu hayatta en mutlu edenlerin başında geliyor.
2-) Tüm dünyanın gündeminde şüphesiz ki COVID-19 salgını var. Hepimiz de hayatımızı pandemi şartlarına göre şekillendirip bu döneme uyum sağlamaya çalışıyoruz. Siz sağlık çalışanları olarak bu sürecin içinde daha çok yer alıyor ve risklere çok daha fazla maruz kalıyorsunuz. Ön cephede savaşan kahramanlardan biri olarak siz bu dönemi nasıl yorumluyorsunuz?
Pandemi ve salgınlar, daha önce kitaplardan okuduğumuz bir durum iken yaşamak zorunda kaldığımız bir duruma dönüştü. Dünyadaki herkesi istemese de çeşitli düzeylerde etkilerken ülkemizde de sağlık çalışanları bu durumdan en fazla etkilenen kesim oldu. Birçok vatandaşımızla birlikte sağlık çalışanlarımızdan da bu hastalığa yakalanan ve maalesef hayatını kaybedenler oldu. Ancak bizler için insanlarımızın bu dönemde sağlıklı kalabilmelerine yardımcı olabilecek çalışmaların yapılması, her şeyden önce gelmektedir. Bu da işimizin en güzel ve bizi en çok tatmin eden tarafıdır. Pandemi bizlere bilimin peşinden gitmenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. Toplumların bu doğrultuda hareket etmesi, ülkemiz için de bu krizin fırsata dönüşmesi adına önemli olduğunu düşünüyorum. Bu sürecin, aynada kendimize bakıp nerede olduğumuzu, nelere sahip olduğumuzu, bunların yanı sıra eksikliklerimizi ve yapmamız gerekenleri görmek adına bir fırsat olduğu kanaatindeyim.
3-) Aşı çalışmalarında yer alan bir yetkili olarak aşının pandemideki rolü hakkında ne düşünüyorsunuz?
Pandeminin başından itibaren birçok ilaç ve aşı klinik araştırması başlamış ve geldiğimiz noktada bunların içinde en etkili olanların aşıların olduğu görülmüştür. Salgınlar ile mücadele etmek, diğer hastalıklara göre oldukça zordur. Aşılar, hastalığa yakalandıktan sonra tedavi edilmesinden çok, hastalanmadan önce hastalıklardan korunmada ve bu bağlamda salgınlardan kurtulmak adına çok önemlidir. Ülke olarak sadece kendi vatandaşlarınızın aşılanması, salgına karşı yeterli olmayacaktır. Dünyada virüs yayılımının ve salgının sonlanması için tüm toplumların bu savaşta birlikte savaşması ve dünya üzerindeki insanların aşılardan eşit bir şekilde yararlanabilme hakkına sahip olmaları gerekir. Şu an için ülkemiz adına aşıya ulaşım anlamında yeterince imkanlarımız varken bundan sonra yerli aşılarımızın çıkması ile birlikte diğer ülke insanlarına da yardımcı olacağımız ve bu savaşa karşı daha fazla katkı yapacağımız düşüncesindeyim.
4-) Yerli aşı çalışmaları, uzun, zorlu ve bir o kadar da sorumluluk gerektiren bir görev. Bu sürecin nasıl başladığını, hangi aşamada olduğumuzu ve ne zaman uygulama sürecine geçebileceğimizi anlatabilir misiniz?
Yeni bir aşının geliştirilmesi, sizin de bahsettiğiniz gibi oldukça uzun, zorlu süreçlere karşı multidisipliner bir yaklaşım gerektirmektedir. Pandemi sürecinde bir de zamana karşı ve zor şartlarda çalışmak zorundasınız. Uluslararası alana baktığımızda, daha önceden aşı üreten ve bu alanda çalışmalar yapan grupların, birçok ülkenin bütçelerinden daha büyük ekonomik güce sahip global ilaç firmalarının aşı geliştirme çalışmalarında öne çıktığını görüyoruz. Ülkemizde de Erciyes Üniversitesi’nde aşı ve ilaç araştırmalarının preklinik ve klinik olarak pandemi öncesinde de yapılıyor olması, bizleri bu yarışta ön plana çıkardı. Bu süreç ilk yerli aşımızı geliştiren Erciyes Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aykut Özdarendeli ve ekibi tarafından ERAGEM’deki yeni koronavirüsün (SARSCov 2) izole edilmesi ile 2020 Mart ayında başlamıştır. 5 Kasım 2020'de yine Erciyes Üniversitesi Hakan Çetinsaya İyi Klinik Uygulama Merkezi’mizde ilk kez insana uygulanması ile Faz 1 klinik çalışmalara geçilmiştir. TURKOVAC, Faz 1'de güvenilirliğini gösterdikten sonra 2021 Şubat ayında Faz 2 ve 2021 Haziran ayında Faz 3 aşamalarında da güvenilirliğini ve etkisini ortaya koymuştur.
TÜSEB ve Erciyes Üniversitesi'nin desteği ile geliştirilen ilk yerli inaktif COVID-19 aşımız TURKOVAC’a, T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK) tarafından 22 Aralık 2021’de “Acil Kullanım Onayı” verilmiştir. Bu artık önümüzdeki günlerden itibaren ülkemizde yaygın kullanıma geçilebileceği anlamına gelmektedir. Tabii diğer taraftan da aşımızla yürütülen klinik araştırmalar devam etmektedir.
5-) TURKOVAC isminin nasıl oluşturulduğunu, hikayesini bizlerle paylaşabilir misiniz?
Hatırlayacağınız gibi aşımızın geliştirilmesi aşamalarında ERUCOV-VAC olarak Erciyes Üniversitesi, koronavirüs ve aşı (vaccine) kelimelerinden temel alan bir isim verilmişti. Daha sonra klinik çalışmalar aşamasında Cumhurbaşkanımızın TURKOVAC ismini vermesi ile uluslararası alanda da ülkemize ait bir aşının olduğunu gösteren güzel bir isim ortaya çıkmış oldu.
6-) Yerli aşı uygulamalarına gönüllü olarak katılan bireylerin takibini nasıl ve hangi cihazlar ile gerçekleştiriyorsunuz? Bu takipte hangi vital parametrelerin takibi hayati önem arz ediyor?
Ülkemizde ilaç ve aşı çalışmaları uzun zamandır yapılmaktadır. Bu çalışmalar gerek klinik öncesi ve üretim aşamaları gerekse klinik çalışmalar olsun, ülkemizde bu alanda gerçekleştirilen düzenlemelere paralel olan Dünya Sağlık Örgütü’nün ve diğer uluslararası otoritelerin kurallarına göre yürütülmektedir. Burada konu, uzun zamandır kendi aşımızı üretmemiş olmamızdır. Yıllar sonra bir yerli aşı üretimi ilk kez, en başından en sonuna kadar gerçekleştirilmiştir. Burada klinik fazların seviyelerine göre gönüllülerin takipleri değişmektedir. İlk aşama olan Faz 1'de, gönüllülerin klinikte her aşı öncesi yatış ve aşı sonrası 24 saatlik takipleri yapılmıştır. Sonrasında da 1 yıl boyunca belli periyotlarda takipleri yapılmıştır. Faz 2 ve 3’de de yine laboratuvar ve fizik muayenelerini içeren aşı öncesi ve sonrası yakın takipleri yapılmaktadır. Güvenilirlik ile birlikte aşının oluşturduğu immün yanıtların ölçülmesi için antikor ölçümleri yapılmaktadır. Ayrıca klinik periyotlarda gönüllüler telefonla da belli aralıklar ile aranmakta, yine belli dönemlerde kontrolleri için klinik ziyareti yapmaları istenmektedir. Tabii tüm bu çalışmalar pandemi şartlarında COVID 19’a karşı testler ile birlikte alınan önlemler ile sürdürülmektedir.
7-) İKUM (İyi Klinik Uygulama Merkezi) nedir? Kısaca merkezi tanıtabilir misiniz?
“İKU” kısaca klinik araştırmaların uluslararası bilimsel ve etik standartlara uygun olarak yapılması, izlenmesi, dokümante edilmesi ve raporlanmasını sağlayan kurallar bütünüdür. “İKUM” da Erciyes Üniversitesi Kampüsü içinde bulunan Hakan Çetinsaya İyi Klinik Uygulama ve Araştırma Merkezi adıyla bu kurallara uygun olarak klinik araştırmaların yürütüldüğü ve 1999 yılında kurulmuş olan ülkemizin bu alandaki ilk merkezidir. Avrupa’nın en büyük ilaç araştırma kliniklerinden biri durumundadır. İKUM her 2 yılda bir Sağlık Bakanlığımız tarafından denetlenmekte olup ayrıca bugüne dek başta EMA (Avrupa İlaç Ajansı) olmak üzere Almanya, Güney Afrika, Avusturya, İspanya ve Danimarka gibi birçok ülkenin Sağlık Bakanlıkları tarafından uluslararası denetimlerinden başarıyla geçmiştir. Kliniğimizde bugüne dek 1300’ün üzerinde, ağırlıklı olarak farmakokinetik (biyoyararlanım / biyoeşdeğerlik) çalışmaları olmak üzere birçok ulusal ve uluslararası klinik ilaç araştırması tamamlanmış bulunmaktadır. Merkezimizde araştırmacı doktor, eczacı, hemşire, paramedik, laboratuvar teknisyenleri gibi 30’a yakın, alanında en deneyimli olan personelimiz görev yapmaktadır. Buradaki en önemli nokta bir ekip olarak hareket edebilmektir. İKUM’da yürütülen bu çalışmalar kamu sanayi iş birliklerine de en güzel örneklerden biridir. İnsanların kullanımına sunulan birçok ilacın ruhsat alması için gerekli olan klinik çalışmaların yapılmasında görev almış olan bir ekibin üyesi olmaktan mutluluk duymaktayız.