İncegazeteye abone olun, sektörel gelişmeleri kaçırmayın.
Gazete Abonelik Formu
Ayşe Serdaroğlu kimdir? Çok sevilen Ayşe Hocayı bir de sizden dinleyebilir miyiz?
Öncelikle çok teşekkür ederim. Herkesin duymak istediği çok güzel bir cümle ile başladınız. Sevilmek güzel bir duygu. Ben 1954 Konya Seydişehir doğumluyum. İlk ve orta öğrenimimi Konya ilinin Kulu ilçesinde tamamladım. Lise eğitimimi Ankara Yenimahalle Kız Lisesi, şimdiki adı ile Halide Edip Kız Lisesinde tamamladım. 1972 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesine girdim. 1979 yılında mezun oldum. Sağlık Bakanlığı Ankara Hastanesinde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanlığımı 1985’te bitirdim. 5 yıl uzman olarak baş asistanlık yaptım. Daha sonra da yan dal uzmanlığı açılınca Sağlık Bakanlığı kadrosuyla Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Nörolojisinde 1990-1993 yılları arasında yan dal uzmanlık ihtisasımı tamamladım. 1994 yılında doçent, 1995 yılında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesine öğretim üyesi olarak geçtim. 2000 yılında profesör oldum. O günden beri de üniversite öğretim üyesi olarak devam etmekteyim. 2005 Kasım ayı itibari ile de muayenehane işletmeye başladım. Şu anda hem üniversite hem de muayenehane çalışmalarımı yoğun bir şekilde devam ettiriyorum.
Neden Nöroloji? “Beyin ve sinir sistemi gibi karmaşık ve gizemli sistemleri inceleyen bir bilim dalında olmak nasıl bir duygu?
Nöroloji matematik gibi çözüm isteyen bir dal ve hastaları da hep çözüm isteyen hastalar. Tabii matematik çözmek zevkli oluyor, özellikle de sonucuna ulaşabildiğiniz zaman. 90’lı yıllarda Türkiye’de çok sayıda çocuk nöroloji hastası var iken çocuk nöroloji uzmanı yok denecek kadar azdı. Dolayısı ile o hastalara da hizmet vermek, tanı ve tedavilerine yardımcı olmak amacıyla nörolojiyi tercih ettim. Bu sebeple birlikte; beyin hastalıkları her zaman güncel, araştırmaya değer hastalıklar, hiç bitmeyen tükenmeyen bir dal. Bazı dallar var ki 3-5 hastalığı var. Tanısı belli tedavisi belli, hep aynı tekrar ile hastaya gidiyorsunuz. Ama uzun süredir nörolojinin içindeyim, hala bir hasta geldiği zaman tanısını koyamadığımız, tanısı için çok fazla tetkik yapmak zorunda kaldığımız durumlar oluyor.
Sinir sisteminin gizemini çözmeye çalışmak, üstüne bir de en değerlilerimiz olan çocuklarımızı anlamaya çalışmak zor oluyor mu?
Nöroloji hastalarının çözümü zor, zaman zaman onlarla iletişim kurmak mümkün olmuyor. Aileleri ile iletişim kurarak hastaların sorunlarını çözmeye çalışıyoruz. Bazen tabi ki çok zorluklar da olabiliyor. Ama çok yardım beklenen bir dal ve ailelerin gerçekten çok büyük sorunları var. Zaman zaman tıbbi tedavi vermeden sadece şefkat göstermek bile onlara yetiyor. Hatta bir zamanlar bir hastamız gelmişti tanısı İstanbul’da konmuş, “Menkes Hastalığı” bu hastalık çok zor bir hastalık, çocuğun yaşam tarzı zor ve yaşam süresi kısa, tüm literatüre göre 2-3 yıl gibi bir süre. Bana geldi hasta. Geldiğinde yakınlarına, “Poliklinikte takip edilebilirdi, niye bana geldiniz, maddi ve manevi zora sokmuş oluyorsunuz kendinizi” dedim. Anne ve babanın ilk bebekleriydi. Çocuklarının hastalığının dünyada çaresi olmadığını bildiklerini söylediler fakat bana şefkat için geldiklerini belirttiler. Çocuklarının hastane sürecini eziyetsiz, sıkıntısız atlatmak istediklerini söylediler. Ve sonuç olarak o çocuk ailenin şefkati ile 6 yıl yaşadı. Bazen hiçbir şey yapamayacağımızı zannettiğimiz durumlarda bile belki aileye, anneye, babaya faydalı olabileceğimiz bir dal nöroloji. Karmaşık, zaman zaman sevindirici zaman zaman da moral bozucu tarafları olan bir dal.
Halk arasında “sara” olarak da adlandırılan, çok sıklıkla karşılaştığımız "epilepsi" hastalığı nedir, neden gerçekleşir ve nasıl teşhis edilir? Çocuklarda gözlendiğinde nasıl bir yol izleniyor?
Beklediğimizin dışında bir bilinç ve davranış değişikliği olduğu zaman bu duruma “paroksismal” bir olay diyoruz. Öncelikle bu epileptik mi değil mi ona karar vermemiz gerekiyor. Buna karar verirken tabi, öykü bizim için çok önemli yani tanıkların bize verdiği ifadeler o sırada çocuğun nasıl bir bilinç değişikliği, nasıl bir motor davranış değişikliği olduğunu ya klinik gözlemlerini vermeleri ya da bir video kaydı ile bize göstermeleri bizim tanıya gitmemizde çok yardımcı oluyor. Çünkü yanlış tanı demek, yıllarca çocuğun antiepileptik gibi yan etkileri oldukça fazla olan ilaçlara maruz kalmalarına sebep oluyor. Video kaydı olursa tabi bizim için çok daha yol gösterici oluyor ama tabi ki tanıklardan da çok iyi bir öykü almamız lazım. Çünkü “epilepsi” diğer adıyla “sara” tanısı klinik bulgular ile belirlenir. EEG, MR ve kan tetkikleri gibi diğer tetkikler de sebebini bulmaya yönelik ve tanıyı destekleme amaçlı olarak tercih ediyoruz. Eğer bir çocukta bizim epileptik nöbet olarak tanımladığımız bir bilinç ve davranış değişikliği var ise ve bu tekrarlıyor ise bunun adı epilepsidir. Öyküyü aldıktan sonra sebebine yönelik herhangi bir şey bulabilir miyiz diye muayene ediyoruz. Fizik muayenesinde kalp incelemesi gerçekleştiriyoruz, herhangi bir organ büyüklüğü var mı kontrol ediyoruz. Deri bulgularında sıkıntı olup olmadığını inceliyoruz. Saç rengi, saçın kalitesi, göz dibi bulguları bize birçok sebep hakkında yani epileptik nöbet hakkında fizik ve nörolojik muayenede ipucu veriyor. Bu aşamayı tamamladıktan sonra ilk tetkikimiz elektroensefalografi. Tanı ve tedavi sürecinde özellikle seçeceğimiz antiepileptikleri belirlemede çok yardımcı oluyor. Mutlaka çocuklarda uyku ve uyanıklık dönemlerinin EEG’de görülmesini istiyoruz. Özellikle şüpheli nöbetlerde çok önemli bir rol oynuyor. Tanık bulunamayan vakalarda, diyelim ki baygın gelen bir çocukta, çocuğun bayılma sebebini bulmak için EEG ipuçlarını kullanıyoruz, nöbet olup olmadığını anlayabiliyoruz. Nöbet ise epilepsi tipi hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. Dolayısı ile tedavi seçeneğinde bize yol gösterici oluyor.
Epilepsi hastalığı denince akla ilk nöbetleri geliyor. Epileptik nöbetler nasıl anlaşılır? Anlaşılması güç, gizli nöbetler de oluyor mu? Bu nöbetleri tetikleyen nedenler nelerdir?
Beyin milyarlarca nöron hücresinden oluşuyor. Belirli bir görevi olan bu hücre topluluklarının aniden bir elektriksel deşarja sahip olması ve deşarjın boşalması ile
klinik epileptik nöbetler meydana geliyor. Tabi beyin en başında da konuştuğumuz gibi gizemli bir organ. Birçok kıvrım ve bölümleri var. Her bir bölüm ve kıvrım da
farklı bir fonksiyona sahip. Bu anormal elektriksel deşarj beynin hangi bölgesinden çıktıysa o bölge ile ilgili bir klinik durum ortaya çıkıyor. Kolumuzu bacağımızı hareket ettirmeye yarayan motor alanda elektriksel deşarj çıktıysa motor bulgu içeren bir nöbet yaşıyor hasta. Örneğin sağ kolun hareketini sağlayan motor alanda bir elektriksel deşarj çıktı, o zaman sağ kolda kasılma, çırpınma veya sıçrama gibi motor hareketler gözleniyor. Ya da görme merkezinde bir elektriksel hareket olursa, görsel illüzyonlar, halüsinasyonlar ve baş-göz deviasyonları gibi klinik bulgular ortaya çıkıyor. Sonuç olarak beynin hangi bölgesinde hangi şiddette elektriksel deşarj gerçekleşiyor ise ona göre nöbetin şiddeti, bölgesi ve süresi değişiklik gösterebiliyor. Nöbetler her zaman motor hareketler üstünde gerçekleşmeyebiliyor. Bazı zamanlarda sadece boş bakma ya da ani bilinç kaybı gibi nöbetler de olabiliyor. Epilepsiyi tetikleyen çok farklı faktörler var. Özellikle çocukluk çağında ya da ergenlik döneminde nöbetler değişebiliyor. Uykusuzluk, yorgunluk, uzun süreli açlık, kötü beslenme (unlu şekerli gıdaların fazla tüketimi), düzgün olmayan beslenme aralıkları, televizyon, telefon tablet gibi elektroniklerin fazla kullanımı, aşırı fiziksel aktivite gerçekleştirilmesi tetikleyen nedenler arasında. Bazı soğuk algınlığı ilaçları ya da bazı makrolit grubu antibiyotikler bile tetikleyici etmenler arasında yer alabiliyor. Özellikle ergenlerde en önemli tetikleyicilerden biri de “Stres”. Tek başına ilaç vermek her zaman yeterli olmuyor, mutlaka hem ailenin hem de çocuğun bilgilendirilmesi gerekiyor.
Epilepsi nöbetleri için halk arasında bilinen çeşitli ilk uygulamalar mevcut. Siz bu yöntemler hakkında ne düşünüyorsunuz? Nöbet geçiren bir insana doğru ilk müdahale nasıl yapılmalı?
Eskiden yeterli derecede ilk müdahale ilaçları olmadığı için bayılan kişiye soğan, sarımsak koklatarak kişinin bilincini açmaya çalışırlardı. Artık günümüzde biliyoruz ki her şey değişti. Eğer hastamız sağlık kuruluşuna ulaşmış bir hasta ise nöbet durdurucu ilaçlar ile ilk müdahale gerçekleştirilir. Fakat kişi dışarıda veya evde ise ilk müdahale sırtüstü kusmalardaki boğulmaların ve tehlikelerin önüne geçmek için yan yatırmak olmalıdır. Yan yatırdıktan sonra ikinci müdahale kasılmalar sırasında
hastaya zarar verecek tehlikeli cisimleri ondan uzaklaştırmak olmalıdır. Bu aşamaları tamamladıktan sonra hastada çene kitlenme olmadıysa yani dişleri kapanmadıysa, dilini ısırmasını önlemek için hastanın ağzına dişlerinin arasına tahta kaşık ya da bez gibi nesneler yerleştirilebilir. Müdahale olsa da olmasa da nöbetlerin % 92’si kendiliğinden spontane olarak sonlanır. Onun için soğukkanlı kalabilmek lazım. Nöbet bitimi ile beraber çocuk ya da kişi uykuya geçer. Bu süreci de nöbet gibi algılamamak lazım. Beyin ve vücut çok yorulduğu için dinlenme amaçlı uykuya dalar. Bu uyku süresi 30 dk. ile 24 arasında değişebilir. Uyandırmamak gerekir.
EEG sistemlerinin epilepsi tanı ve tedavisindeki rolü nedir? EEG çekimi kesin sonuç verir mi?
EEG, öykü ve klinik bulguyu aldıktan sonra en iyi tanı yöntemidir. Giderek artan teknoloji ile birlikte çok gelişmiş cihazlarımız mevcut. Bu sistemlerle uzun ve kısa süreli inceleme amaçlı video çekimleri yapabilme imkânımız var. Bazı durumlarda kısa video çekimi yeterli olabiliyorken bazı durumlarda bu çekimler yetersiz kalabiliyor. Kısa sürede tanı koyamadığımız veya dirençli epilepsi nedeniyle izlediğimiz fakat tanı için yeterli veriye ulaşamadığımız ya da nöbetini izleyip cerrahi müdahale düşündüğümüz hastalar için de uzun süreli video EEG cihazlarından yararlanıyoruz. Bu tip cihazların Türkiye’ye gelmesiyle birlikte çok ciddi hem epilepsi sınıflamasında hem yanlış tanıların önlenmesinde hem de dirençli epilepsilerde tedavilerin planlanmasında çok ciddi ilerlemeler kat ettik. Biz 1997-1998 yılından beri uzun süreli video EEG cihazlarını kullanıyoruz. Bu imkânlardan dolayı Gazi Üniversitesi epilepsi tanı alanında bu cihazların da yardımıyla iyi bir referans merkezi olarak hizmet veriyor.
Epilepsi hastaları günlük yaşamlarında nelere dikkat etmeli?
Epilepsi hastalarının günlük yaşamlarında dikkat etmeleri gereken en önemli etmen ilaçlarını düzgün kullanmalarıdır. Ayrıca beynin uyku-uyanıklık ritmini sağlayabilmesi için uyku sürelerini düzenli tutmaları gerekir, bir gün 5 saat, ertesi gün 10 saat uyumak gibi uyku rutin dengesizlikleri yapmamaları gerekir. Beslenmelerini doğal ürünler ile yapmak ve açlık sürelerini iyi organize etmek çok önemlidir. Mümkünse karbonhidrattan uzak kalmaları tercihimiz. Aşırı derecede yorgunluk ve stresten kaçınmasını tavsiye ediyoruz. Son olarak da eğer gerekli ise kendisi ve ailesinin psikolojik destek almasını öneriyoruz.